Merhabalar,
Kasım 2013’den bu yana Regal Raptor DD250E-10 (Nam-ı diğer Spyder) kullanıyorum. Bu yazımda motor ile ilgili görüşlerimi/tecrübelerimi paylaşmayı düşünüyorum.
Motorsiklet alacak herkesin öncelikle yapması gereken tarz belirlemektir. Benim içinde durum pek farklı değildi. Seçeneklerim arasında yarış (racing), enduro ve gezinti (cruiser) vardı. Yarış türü motorlar dış görünüş olarak güzel olmasına rağmen, özellikle öne doğru oturuyor olmak gereksinimi çok pratik bir kullanım imkanı sunmamakta. Enduro motorlar ise yapıları gereği yüksek oluyorlar ve enduro tarzı motor kullanan kişiler 1-2 saatlik kullanım sırasında (kendileri inkar etsede) hep ayaklarını “daha rahat ettirmeye” çalışırlar. Hatta bu tarz kullanan kişiler genellikle uzun yolda ayaklarını motor koruma demiri üzerine uzatırlar 🙂 .
Bu tarzlar arasında bana ön çok hitap edeni gezinti (cruiser) motorlardı (Çok yoğun baskılara rağmen). Sonuçta evde otururken de ayaklarımızı uzatıyoruz, motorda da 🙂
Motor hacmi konusunda da tercihimi 250 cc’den yana kullandım. Bunda uzun süreden sonra tekrar başlayacak olmam, şehirler arası fazla yol yapmayacak olmam en büyük faktörlerdi.
Tabi bir diğer faktör ise, motorun büyük ve trafikte dikkat çekecek bir vasıta olması idi. Malum Türkiye’de trafikte Allah’a emanet gidiyoruz 🙁 .
Bu kriterleri belirledikten sonra uzun süre Samsun bölgesinde bir Kanuni Tiger 250 aradım. Bu süreçte Ondokuz Mayıs Üniversitesi Koruma Güvenlik Müdürlüğü Güvenlik Şefi ve Suzuki FreeWind sahibi Kemal Yardım‘da yardımcı oluyordu. Birgün Kemal bir öğrencinin satılık motoru ile ilgili olarak beni aradı ve bende motoru görmek için Fen Edebiyat Fakültesine geçtim. Aşağıdaki galerinin ilk 6 resmi o gün çekmiş olduğum resimlerdir.
Motorun test sürüşünü ve pazarlığını yaptıktan sonra ertesi gün motorun satışını yaptık ve bakımlarını yaptırdıktan sonra (yağ, filtreler, su ve ön furç) aktif olarak kullanmaya başladım. Tahminen motoru aldığımda 8000km civarında idi (Bir fotoğraf çekmemişim).
Motoru aldıktan sonra üzerinde hiçbir çanta vb ekipman olmadığı için bazı düzenlemeler yapmam gerekti. Motorun eski sahibinin kullanmadığı Armode AR-33 3’lü çanta setini taktım. Takarken çantaların motor üzerinde sabit durması ve motor görüntüsünün bozulmaması için koltuk ve montaj demirlerinin altından geçirdik (Kemal Yardım sağolsun). Tabi bu süreç içerisinde koltuğun altına gelen ve çamurluktan destek alan lastik takozları bir miktar traşlamamız gerekti. Ayrıca montajdan sonra çanta üzerindeki püskülleri maket bıçağı ile kestim. Neden mi? Basit, sevmiyorum.
Bu aşamadan sonra da motor üzerinde ufak değişiklikler yapmaya devam ettim. Airbrush çalışmaları çok hoşuma gidiyor. Türkiye’de ise bu konunun en iyisi Muğla’da yaşayan Hakan Kara. Fakat motoru Muğla’ya götüremeyeceğimden dolayı daha pratik bir çözüm uyguladım. Mike Lavelle’in bir Trans-Am motor kaputu üzerine yapmış olduğu Anka Kuşu çalışmasını araç giydirme yöntemi ile motorun deposuna yapıştırdım. Ekonomik bir çözüm oldu, ama zaman içerisinde renk solması yaşanıyor. Bu konuda yardımcı olan Tamer Reklam‘a da ayrıca teşekkür ederim. Zira Samsun’da “sözde” araç giydirme yapan hiçbir reklam firması motor deposu gibi çok eğimli bir alana giydirme yapmak istemedi.
Motora bunların haricinde açık hava filtresi uyguladım ve XXL bir branda aldım. Fakat açık hava filtresi performansından çok memlun olmadığım için orjinale dönüş yaptım. Şimdilik hayatımdan da memlunum.
Şu an fark ettim ki girizgahı çok uzatmışım ve yazıyı ikiye bölmeye karar verdim. Asıl inceleme/tespitlerimi bir sonraki yazıda yapacağım.
Unutmayalım motosiklet bir tutkudur. Ama tutkunuzun eziyet olmaması için tedbiri elden bırakmayalım.